9. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Hazırlık Ders Kitabı Sayfa 91 Cevapları Meb Yayınları‘na ulaşabilmek ve dersinizi kolayca yapabilmek için aşağıdaki yayınımızı mutlaka inceleyiniz.
9. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Hazırlık Ders Kitabı Cevapları Sayfa 91
“Vay gülüm, nereden bu geliş?”
“Haşmet Bey, sen Doktor Vasfi Bey’in evini biliyor musun?”
“Hangi Vasfi Bey, gülüm? Ne var, hastan mı var?”
“Hastam yok. Sen evini biliyor musun?”
“Bilirim. Şurada Tezgâhçılarda bir apartmanı vardır.”
“Gel şu evi bana göster.”
“Gülüm, ben ufak tefek alacağım.”
“Bırak şimdi ufak tefeği…”
Haşmet Gülkokan sürüklenir.
(…)
Gülkokan söylenerek, dükkânların önünde takılarak, şekerciye uğrayıp çocuklara şeker alarak Samanpazarı’na çıkar; Cebeci’ye doğrulur. Hamamönü’ne kadar iner. Eskici dükkânına girerek;
“Günaydın eskici başı! Bizim bayanın ayakkapları için bir diyeceğin var mı?” diye sorar.
Eskici boynunu bükerek;
“Haşmet Bey, beyim” der, “bak şu hâlime! Sabahleyin dükkândan çıktım, daha şimdi geliyorum. Sor, çıraktan. Hava parası olmadı mı, hiçbir iş olmuyor. Daha ağzıma bir lokma ekmek koymadım. Allah seni inandırsın!”
“Doğru tosunum, Allah beni inandırsın. Yoksa benim kendi kendime inanacağım yok. Sen iş peşinde koştuğunu söylemesen, ben seni şu sinemaya gitmiş sanacaktım.”
“Kapıda mı gördün? Resimlere bakıyordum, içeri girmedim.”
Haşmet gözlerini tavana kaldırdı:
“Ey, Ulu Tanrım” dedi, “şu Haşmet’i ne akıllı yaratmışsın! Şu bendeki atışa bak, sonra da tutturuşa bak! Bu hergeleleri nasıl da tanırım. Dükkânı çırağa bırakıp akşama kadar, Kayserilinin kahvesinde tavla oynar mı, oynar! Sinemalarda dolaşır mı, dolaşır! Kursağında da ekmek ufağı yok mudur, yoktur! Ne diyeceksin, hiç. Ne ise aslanım, şimdi bu lakırdıları bırakalım da, sözümüzün özüne gelelim. Şu bizim pabuçlar ne olacak? Öyle kutlu bir günceğiz gelecek mi ki, bizim bayan pabuçları ayağına geçirsin de şuracıktan tıkır tıkır geçsin! Senin de yedi göbek geçmişine rahmet okusun, ha? Söyle, gülüm tam iki ay oldu.”
“Haşmet Bey, bana iki gün izin veremez misin?”
“Gülüm, can sana kurban. Vermeyip de ne halt edeceğiz? Şimdi pabuçları geri istesem, bulması iki gün sürer. Belki de hiç bulunmaz!”
(…)
Haşmet Gülkokan yürür, beş on adım ötede, bakkalın önüne ilişir. Bakkal, portakal sandığını açmış, dükkânın dışına duvara dayayıp, eğrice koymuş. Haşmet bunu görünce, söylenir:
“Ulan, bizim sokak çocukları ne insan şeyler be! Bu portakallara ‘gel gidelim’ demiyorlar.”
Yüksek sesle dükkânın içine seslenir:
“Bay Haktartar! Gülüm, nerdesin?”
“Buyurun Haşmet Bey.”
“Şekerim bu portakalların hediyesi kaça?”
“Halis Dörtyol’dur, Haşmet Bey. Korkma al. Son turfanda. Bir daha geleceği de yok.”
“Parasını da sormayım mı?”
“Haşmet Bey, şuradan Hale kadar bir zahmet et; bak kaça veriyorlarsa, iki kuruş aşağısına ben vereyim.”
“Aman gülüm bayılacağım, portakal almanın kestirme yolu bu mu? Böyle kurumuş portakal Halde ne gezer!” “Kurumuştur ama, içi bal gibidir. Biz o senin dediğin malı dükkânımıza sokmuyoruz. Bizim müşterimiz kibar müşteri.”
“Elmasım, bu kibar müşteriler içinde ben de var mıyım?”
“Varsın ya! Bugüne bugün sen de bir masa başında oturuyorsun. Sana da devletten bir iş vermişler. İstersen herifleri karşına diker, iki gün oynatırsın.”
“Doğru şekerim. Biraz paramız kıtça ama, kibarlığımız var ya!”
“Paran kıtsa itibarın sağ olsun.”
“Dur aman, bu pek önemli bir söz oldu. Veresiye mi vereceksin yoksa?..”
- Cevap:
9. Sınıf Meb Yayınları Türk Dili ve Edebiyatı Hazırlık Ders Kitabı Sayfa 91 Cevabı ile ilgili aşağıda bulunan emojileri kullanarak duygularınızı belirtebilir aynı zamanda sosyal medyada paylaşarak bizlere katkıda bulunabilirsiniz.