10. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Beceri Temelli Etkinlik Kitabı Sayfa 585 Cevapları Meb Yayınları‘na ulaşabilmek ve dersinizi kolayca yapabilmek için aşağıdaki yayınımızı mutlaka inceleyiniz.
10. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Beceri Temelli Etkinlik Kitabı Cevapları Sayfa 585
Metni okuyunuz ve soruları metne göre cevaplayınız.
Hececi Arkadaşlarım
Hiç unutmam. Güzel bir bahar günü, Ömer Seyfettin, Orhan Seyfi ve ben Gülhane Parkına gitmiştik. Sakin bir saatti. Ulu ağaçların altında bir bahçe kanepesine oturmuş, edebiyattan söz açmıştık. Birdenbire, Ömer, ağaçlarda bir sır arıyormuş gibi, başını kaldırıp uzun uzun dallara, yapraklara baktı, sonra bize dönerek:
– Cancağızlarım, dedi, tasvirler yapın, tasvirler; şöyle güzel güzel, açık açık. Biz de hikâyelerimize şiirlerden örnek alalım.
Gülüştük. Ömer’in ne bizden ilham almaya, ne örnek devşirmeye ihtiyacı vardı. O daha Selanik’te Genç Kalemlerdeki hikâyeleri ile, insanlar gibi tabiatı da kaleminde yaratmasını biliyordu. Açık Türkçenin, nesirde, iddiasız fakat sağlam müjdecilerinden biri idi. Öyle iken, bir tevazu hissi altında gizlenerek, bize, yürüyeceğimiz yolu işaret etmek istemişti. Çünkü biz henüz şiirde ne aruza veda etmiş ne de tam mânasıyla açık ve sade Türkçenin kaynağından içmiştik. Ben, Rübab mecmuasında … yazıyor, Seyfi de aruzdaki en güzel eserlerinden biri olan Fırtına ve Karı yeni yazmış bulunuyordu. Buna rağmen, Ömer, şair arkadaşlarını, bir yoldan öbür yola, yabancı terkipsiz dilden açık ve samimi Türkçeye, o sadelikteki güzelliğe davet ediyordu.
(…)
Ben, Rübab mecmuasından ayrıldıktan sonra, Safahat ve Kehkeşan mecmualarında Orhan Seyfi ile buluşmuştum.
Safahat ta evvelce söylemiştim Ş. Süleyman, bizim hakkımızda “Nâyiler” diye bir yazı yazmıştı. Bu makalesinde, bizi, deruni ahengi yaratmaya çalışan gençler diye övüyor, Mevlâna Celaleddin’in manevi torunları olarak takdim ediyordu. Onun bu “tevcih-i vecih”i o zaman gazete ve mecmua idarehanelerinde epey latifelere yol açmıştı.
Kehkeşana gelince, bir tek iyi iş başarmıştı: Bize Yusuf Ziya’yı (Ortaç’ı) tanıttı. Şöyle ki: îlk sayıda şiir müsabakası açmıştık birinci gelene bir kravat hediye edecektik. Hepsi aruzla yazılmış birtakım şiirler geldi, okuduk ve içlerinden Yusuf Ziya imzalısını birinci olarak ilan ettik. Ebussuud Caddesindeki tek köhne masalı ve üç basit iskemleli odamıza (idarehanemize diyemiyorum) bir gün Yusuf Ziya gelmiş ve hediyesini almıştı. O zamandan beri bana sık sık takılır: boynuma taktığınız o kravatı bir daha sökmedim, diye!
Ama iyi ki o kravatı takmışız. Heceye geçtikten sonra bu veznin kahramanlarından biri de o olacakmış ve millî ıstıraplar arasında bizi Ziya Gökalp’in … etrafında toplayacakmış. Bu toplulukta en çok Yeni Mecmuanın büyük rolü vardır. Aruzu yine ara sıra kullandığımız oluyordu, fakat en büyük ülkümüz heceyi işlemekti. Onun sonsuz ahenk dalgaları vadeden enginine kendimizi kapıp koyu- vermiştik. Aruzu yalnız millî bir kavramla değil, aynı zamanda estetik bir hakikat olarak da bir yana bırakmaya mecburduk. Zaten beş hececinin beşi de aruzu kusursuz kullanabilmişlerdi. Demek ki bu yoldan o yola geçiş bir acizlikten ileri gelmiyordu. Nasıl ki Faruk Nafiz de, aruzla ve harikulâde bir sadelikle yazdığı Şarkın Sultanlarından ve Suda Halkalarından sonra Yeni Mecmuanın sütunlarında hecenin o zamanki en güzel örneklerini vermeye başlıyordu. Yusuf Ziya, Orhan Seyfi, rahmetli Enis Behiç, hep beraber, artık atıldığımız ışıklı yoldan dönecek değildik.
(…)
Halit Fahri Ozansoy, Edebiyatçılar Geçiyor
- Cevap: Bu sayfada herhangi bir soru bulunmamaktadır.
10. Sınıf Meb Yayınları Türk Dili ve Edebiyatı Beceri Temelli Etkinlik Kitabı Sayfa 585 Cevabı ile ilgili aşağıda bulunan emojileri kullanarak duygularınızı belirtebilir aynı zamanda sosyal medyada paylaşarak bizlere katkıda bulunabilirsiniz.