10. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Beceri Temelli Etkinlik Kitabı Sayfa 413 Cevapları Meb Yayınları‘na ulaşabilmek ve dersinizi kolayca yapabilmek için aşağıdaki yayınımızı mutlaka inceleyiniz.
10. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Beceri Temelli Etkinlik Kitabı Cevapları Sayfa 413
Metni okuyunuz. Aşağıdaki soruları okuduğunuz metin çerçevesinde cevaplayınız. (Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Kırık Hayatlar
(…)
Ağustosun en sıcak günlerinden biriydi. Vedide, sabahtan beri her zamandan daha çok içine baygınlıklar getiren bir sıkıntıyle eziliyordu. Leylâ’nın son hastalığından beri onu bir türlü bırakmayan bir iç sıkıntısı vardı. On beş gün, ne olduğu bilinmeyen bir hastalığın otuz sekizden alarak kırka kadar süren ateşleriyle savaşmışlardı.
Karı koca, anılarını Leylâ’nın geçirdiği en küçük hastalıklara kadar döndürerek, bu niteliği anlaşılamayan ateşe bir ad koyabilmek için güvendikleri tüm doktorların görüşünü alarak uğraşmış, çırpınmış; bir gün ölümün kara gölgesini başlarının üstünden kovamayarak dakikadan dakikaya gerçekleşebilecek bir yıkımın korkusuyle titreyerek, on beş günün her saatini bir cehennem acısı içinde geçirmişlerdi.
Düşüncelerine başvurulan tüm doktorlar, “Kimbilir, belki kör kalmış, açığa çıkamamış bir hastalık ateşi” derler, dudak bükerler ve sonra, “İyi! Böylelikle geçirilmiş oldu” diye ekleyerek, “Çocuğu besleyerek, gezdirerek, hava aldırarak güçlendirmeli!” öğüdünü unutmazlardı.
Yine bir gün kendiliğinden ateş durup da Leylâ silkinip çıkınca, onda ne zamandan beri sürekli bakım sonunda sağlık ve güç adına toplanmış ne varsa hep birden erimiş akmış.
(…)
Çocuk, sarı ve donuk bir yüzle, cansız ve neşesiz gözlerle, yalnız kemikten sanılan alnında gereğinden fazla uzun görünen kaşlarının çatılmış durumuyle, hiçbir yiyeceği severek almayan, ne önerilse tiksinen güçsüz bir mideyle, merdivenlerden çekinerek oturup oynanan oyunlar arayan ve on beş dakika böyle üşene üşene, oyununa katılan İsmet’in ya da Dilşad’ın yakınmaması için isteksizce parmaklarını oyuncaklarında gezdirdikten sonra yorularak başını koyup yatmaya sürükleyen bir gevşeklikle, hastalığın etkisinden bir türlü kurtulamamıştı.
Vedide, Leylâ’yı her gün iki saat gündüz uykusuna yatırıyordu. Biraz önce de onu, yine yeşil pancurları kapalı, camları açık odadaki yatağına yatırmıştı. Çocuk, oynarken annesinin yanında gezinmesini, yavaş sesle, ninni mırıldanırcasına türküler söylemesini isterdi. Vedide’nin yanında bulunduğunu gösteren bir belirtisi ve varlığı olmazsa uyuyamazdı. Her zamankinden çok annesine düşkün olmuştu. Annesini yalnız kendisiyle uğraşır görmek istiyordu. Onu babasından, herkesten, özellikle Selma’dan esirgiyor, kıskanıyordu.
Genç anne, mutfakta çalışanlara bakmak, ev işlerine ilişkin buyruklar vermek, yemekte kocasına eşlik edebilmek için ondan izin almak zorundaydı. Yalnız kalınca Leylâ; susar, dargın bir görünüş alır, çok kez sudan bir neden öne sürerek yatar, gözlerini kapar, sanki annesi orada olmazsa kendisini öldürecek belirsiz bir çekincenin görüntüsünü görmemek için dışla ilişiğini keserdi.
Vedide, yine orada bulunduğunu belli etmek için yavaş bir sesle şarkı mırıldanıyor ve odanın yarı aydınlığında pek seçemeyen gözleriyle dikiş dikiyordu.
(…)
Halit Ziya Uşaklıgil, Kırık Hayatlar
- Cevap: Bu sayfada herhangi bir soru bulunmamaktadır.
10. Sınıf Meb Yayınları Türk Dili ve Edebiyatı Beceri Temelli Etkinlik Kitabı Sayfa 413 Cevabı ile ilgili aşağıda bulunan emojileri kullanarak duygularınızı belirtebilir aynı zamanda sosyal medyada paylaşarak bizlere katkıda bulunabilirsiniz.