10. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Beceri Temelli Etkinlik Kitabı Sayfa 289 Cevapları Meb Yayınları‘na ulaşabilmek ve dersinizi kolayca yapabilmek için aşağıdaki yayınımızı mutlaka inceleyiniz.
10. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Beceri Temelli Etkinlik Kitabı Cevapları Sayfa 289
Aşağıdaki metni okuyunuz. Metinden hareketle soruları cevaplayınız. (Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Türeyiş Destanı
Uygur ülkesinde Karakurum çaylarından iki ırmak vardır. Bunlardan birine Togla, birine de Selenge adı verilirdi. Bu iki ırmağın arasında iki ağaç vardı. Bu iki ağaç, iki dağın arasında yetişip büyümüştü. Bir gün bu iki ağacın arasına gökten bir ışık indi. îki yandaki dağlar yavaş yavaş büyümeye başladı. Halk şaşırmıştı. İçlerinde büyük bir saygı duyarak oraya yaklaştılar. Ağaçların yanına vardıklarında kulaklarına çok tatlı ve güzel ezgiler gelmeye başladı. Her gece buraya bir ışık inmeye ve ışığın çevresinde otuz kez şimşek çakmaya başladı. Bir gün insanlar burada ayrı ayrı kurulmuş beş çadır gördüler. Çadırların her birinde bir çocuk oturuyordu. Her çocuğun karşısında da onları doyurmaya yetecek denli süt dolu emzikler asılı idi. Çadırın tabanı baştan ayağa gümüş ile döşenmişti.
Bütün boyların beyleri ve halkı bu garip işi görmek için kalkıp geldiler. Manzarayı görünce saygı ile diz çöktüler, selam verdiler. Çadırlara girdiler, çocukları alıp dışarı çıktılar. Beslenip büyütülmeleri için çocukları süt analarına, dadılara verdiler. Çocuklar büyüyüp konuşmaya başlayınca Uygurlara ana babalarını sordular. Uygurlar, o iki ağacı gösterdiler. Çocuklar ağaçları görünce bir çocuğun babasına gösterdiği saygıyı gösterdiler; ağaçların karşısında diz çöktüler, yeri öptüler. Bunun üzerine ağaçlar dile geldi ve şöyle dedi: “Güzel huy ve iyi özelliklerle bezenmiş çocuklar böyle olurlar, ana babalarına saygı gösterirler. Ömrünüz uzun, adınız büyük, ününüz sürekli olsun.”
Çevrede yaşayan bütün kavimler bu çocuklara hükümdar oğullarıymış gibi saygı gösterdiler. Kente dönünce çocukların her birine bir ad koydular. En büyüğünün adı Sungur Tigin, ikincisinin adı Kotur Tigin, üçüncüsünün adı Tükel Tigin, dördüncüsünün adı Or Tigin, beşincisinin adı da Bögü Tigin oldu. Çocukların doğuşundaki kutsal durumu görenler, bunlardan birinin kağan seçilmesi kararına vardılar. Çocuklar arasında Bögü Tigin güzelliği, boyu bosu, sabrı, iradesi, ileri görüşlülüğü bakımından öbürlerinden önde idi. Ayrıca, bütün milletlerin dillerini, yazılarını biliyordu. Herkes onun kağan seçilmesi kararında birleşti. Bögü Kağan, büyük bir törenle tahta oturdu. Bögü Kağan, ülkeyi adaletle yönetmeye başladı; adamları, mâiyeti, çerileri, atları gittikçe çoğalmaya başladı. Egemenlik süresi içinde Bögü Kağana üç karga yardım etti. Bu kargalar dünyanın bütün dillerini bilmekteydiler. Nerede bir olay olursa Bögü Kağana bildirirlerdi.
Bir gece Bögü Kağan uyurken, penceresinin önünde bir kız hayali belirdi, onu uyandırdı. Bögü Kağan ürktü, kızı görmemiş gibi davrandı, kendisini uykuda imiş gibi gösterdi. İkinci gece kız yine geldi. Bögü Kağan, yine görmüyormuş gibi yaptı, kendisini uykuda gösterdi. Sabah oldu. Kağan, vezirine danıştı. Üçüncü gece kız yine geldi. Bögü Kağan, vezirinin öğüdüne uyarak kızı alıp Ak-Dağ’a gitti. Bögü Kağan ile kız bu dağda gün doğana değin konuştular. Yedi yıl, altı ay, yirmi iki gün her gece kız, Bögü Kağana geldi; her gece konuştular. Ayrılacakları gece kız, Bögü Kağana şöyle dedi: “Doğudan batıya değin tüm dünya senin buyruğun altına girecektir. İşlerini sıkı tut, iyi çalış.”
Ertesi gün Bögü Kağan ordularını topladı. 300.000 çerisini Sungur Tigin’in komutasına verdi; onu Moğol ülkelerine akına gönderdi. 100.000 çerisini Kotur Tigin’in komutasına verdi; onu Tankut ülkesine gönderdi. Tükel Tigin’i Tibet yönüne gönderdi. Kendisi de 300.000 çerisi ile Hıtay’a (Çin) yöneldi. Or Tigin’i ise kendi yerine kağan vekili olarak bıraktı. Bögü Kağan’ın ordularının hepsi zaferlerle geri döndüler. Getirdikleri mallar, paralar, ganimetler sayılamayacak kadar çoktu. Bögü Kağan, Orkun Irmağının kıyısında Ordu-Balıg adında bir kent kurdurdu; Ordu-Balıg’ı kendine başkent yaptı. Doğudaki bütün ülkeler Bögü Kağan’ın buyruğu altına girdi. Daha sonra Uygurların buyruğuna giren hükümdarlar birer birer geldiler, Bögü Kağan’a bağlılıklarını ve saygılarını sundular. Artık yeryüzü zapt edilmiş, Bögü Kağan’ın karşısında duracak kimse kalmamıştı. Bögü Kağan geri dönmeğe karar verdi, yurduna geldi.
O çağda Uygurların din adamlarına “kam” denilirdi. Türkler ile Moğollar kamlara çok önem verirlerdi. Bir işe başlamak için kamlara danışırlar, ona göre davranırlardı. Hastalarına da kamlar bakardı. Kamların en güçlü oldukları zaman, iyi ve kötü ruhlarla bağ kurdukları, onlarla konuştukları günlerdi. Bögü…
- Cevap: Bu sayfada herhangi bir soru bulunmamaktadır.
10. Sınıf Meb Yayınları Türk Dili ve Edebiyatı Beceri Temelli Etkinlik Kitabı Sayfa 289 Cevabı ile ilgili aşağıda bulunan emojileri kullanarak duygularınızı belirtebilir aynı zamanda sosyal medyada paylaşarak bizlere katkıda bulunabilirsiniz.