10. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Beceri Temelli Etkinlik Kitabı Sayfa 114 Cevapları Meb Yayınları‘na ulaşabilmek ve dersinizi kolayca yapabilmek için aşağıdaki yayınımızı mutlaka inceleyiniz.
10. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Beceri Temelli Etkinlik Kitabı Cevapları Sayfa 114
En önce hiçbir şeyin farkına varmadık; fakat gözlerimiz biraz karanlığa alışır alışmaz odanın bir köşesinde iki vücudun kımıldadığını gördük; daha sonra, bunlardan birinin kadın, diğerinin bir ihtiyar adam olduğunu sezdik. Birçok paçavra kümeleri arasında büzülüp oturmuş bu iki insan, bir müddet hiç seslerini çıkarmadılar; neden sonra ihtiyar titrek bir sesle:
– Merhaba, buyurun!, dedi.
O vakit içimizden biri:
– Baba kusura bakma; sizi rahatsız ettik. Uzun yoldan geliyoruz; çok yorulduk; geceyi şöyle böyle yanınızda geçirmeğe müsaade edin; dedi.
Gittikçe yüzü ve eşkâli daha iyi görünmeğe başlayan ihtiyar şaşkın şaşkın, bir yanındaki kadının, bir de bizi getiren çocuğun yüzüne baktı:
– Burada mı, nasıl? dedi.
(…)
– Ne olur babacığım, biz de Müslümanız; sizin dertlerinizi dinlemek ve hâlinize bir çare bulmak için on beş yirmi günden beri buralarda dolaşıyoruz. Bir gececik şurada büzülür kalırız. Hem de size, sizin köye dair konuşuruz.
İhtiyar, eliyle yanındaki kadını gösterdi:
– İşte, bu biliyor, bu anlatsın.
Bu söz üzerine, üstünde oturduğu paçavra yığınlarından hiçbir farkı olmayan kadın, ilk defa olarak başını çevirip bize baktı. Yüzü taze, taravetli, güzeldi; henüz çocukluktan çıkmış bir genç kız olduğuna hiç şüphe yoktu. Birdenbire lâubalileşen, samimileşen tavırla:
– Gelin, ayaklarıma bakın; dedi.
Evvelâ bu sözün mânasını anlayamadık; fakat ne vakit ki hepimiz birden eğilip ayaklarını tâ dizlerine kadar saran kirli bezleri birer birer çözdük, açtık ve iki yanmış odundan hiç fark edilmeyen kötürüm bacaklarını gördük. Derhal maksadının ne olduğunu anladık ve evvelden neticesini keşfettiğimiz feci macerasını dinlemeğe başladık. Gayet tabii, sâkin ve heyecansız bir sesle anlatıyordu. Ara sıra ihtiyar bir hıçkırığa benziyen sadasıyla, ona unuttuğu bazı noktaları hatırlatıyor; şunu da söyle bunu da söyle diyordu ve çocuk hepimizin ortasında ayakta duruyordu. Lâkin, nasıl oldu bilmem? İçimizden biri birdenbire bir kadın gibi ağlamağa başladı. Ve hepimizin gözleri sulandı. O zaman ihtiyar adam genç kızın omuzunu dürttü:
-Yeter, gayri yeter! Efendinin yüreğine dokundun; dedi.
Bu hareketi ve bu sözü asla unutmayacağım. Bu kadar felâket ve sefalet ortasında, hayatın bu kadar cevrini görmüş ve iki ayağı birden çukura girmiş bu hâile-engiz ihtiyarın kalbindeki bu gayr-endîşlik, bu ulüvv-i cenab ve bu merhamet kabiliyeti nereden geliyordu? Ben bunu düşündüğüm sırada bir de baktım ki, ayakta duran küçük çocuk odanın diğer bir köşesine sokuldu, yere eğildi, orada bir müddet bir şeyler aradı; sonra, küçücük avuçları cevizlerle dolu bize doğru geldi; hiçbir şey söylemeksizin cevizleri önümüze bıraktı; tekrar gitti; gene iki avucu dolu olarak geldi; onları da önümüze boşalttı. Biz bir susan kıza, bir başı titreyen ihtiyara, bir de karşımızda kabahat işlemiş bir insan vaziyetiyle mahçup ve muhteriz duran çocuğa baktık:
– Yavrum, bu cevizler ne olacak? dedik.
Çocuk cevap vermedi, önüne baktı.
İhtiyar, geldiğimiz dakikadan beri hiç gösteremediği bir ağa tavrıyla:
– Yiyin, yiyin! Kusura bakmayın; dedi.
O günden beri ceviz namını verdiğimiz, sert ve kuru meyva, bana ulvî bir şeyin timsali gibi görünüyor.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu
- Cevap: Bu sayfada herhangi bir soru bulunmamaktadır.
10. Sınıf Meb Yayınları Türk Dili ve Edebiyatı Beceri Temelli Etkinlik Kitabı Sayfa 114 Cevabı ile ilgili aşağıda bulunan emojileri kullanarak duygularınızı belirtebilir aynı zamanda sosyal medyada paylaşarak bizlere katkıda bulunabilirsiniz.